25 Şubat 2015 Çarşamba

Risttuules

Estonya sinemasından çıkan Risttuules veya diğer adıyla In the Crosswind yönetmen Martti Helde'nin henüz ilk filminden sinema dünyasına devrim niteliğinde bir üslup kazandırmasıyla akıllarımızda yer ediyor.Henüz 23 yaşında başladığı filmini 4 yılda tamamlayan genç yönetmen daha önce eşi benzeri görülmemiş tekniğiyle beyinlere kazınan bir filme imza atıyor.2. Dünya Savaşı yıllarında komünist rejimin etkisiyle Stalin'in zorunlu göçe zorladığı yüz binlerin çektiği acıları bir anne ve kızının üzerinden anlatıyor.Donuk görüntülerin şiirsel bir anlatımla harmanlandığı eser unutulmayacak bir aşk hikayesine de ev sahipliği yapıyor.


2. Dünya Savaşı yıllarında Stalin; Letonya, Litvanya ve Estonya halkını Sovyetler Birliği'nin ücra köşelerine göndererek yüz binlerce insanı evlerinden ve özgürlüklerinden mahrum bırakmıştır.Toplama kampı benzeri bir ortamda bu insanları toplayan askerler uzun yıllar boyunca bu insanları işkence, açlık ve bir çok zulümle karşı karşıya bırakmıştır.Filmin senaryosu ise o dönem bu olayları yaşayan bir kadının mektuplarından Martti Helde ve Liis Nimik tarafından uyarlanıyor.

 

 

Kocasıyla ayrılmak zorunda kalan baş karakterimizin kızıyla beraber sürgünde geçirdiği yıllar; çok büyük bir bölümü duran karelerden oluşan siyah beyaz şiirsel bir anlatı üslubuyla karşımıza geliyor.Yönetmen senaryosunu düz bir biçimde uyarlamak yerine duran görüntüler eşliğinde bir anlatıcıyla beraber hareket etmeyi seçmiş.Kendisi de söylemiyle "benim için hikaye perdeye nasıl daha iyi yansırsa o üslupla çekmeyi tercih ederim" diyerek bu doğru yönelimini açıklıyor zaten.Martti Helde'nin daha önce görülmemiş bu üslubu olayın dramatik ve şiirsel boyutunu adeta bilinçaltımıza kazıyor.Böylelikle film bittikten sonra seyircinin üstünde daha önce deneyimlemediği bambaşka ama aynı zamanda sert ve derin bir etki bırakıyor.


Martti Helde sinemaya yeni bir kimlik kazandırmasının yanı sıra bu tekniği uygulama profesyonelliği bakımından da ilk filmi olması göz önüne alındığında çok büyük bir başarıya imza atmış.Çekimi tek gün süren kimi sahneler için 6 aya yakın bir süre hazırlık yapıldığını belirten yönetmen görüntü yönetmeni Erik Põllumaa'ın da desteğiyle yönetmenlik koltuğunda devleşiyor.Uzun plan sekanslarını hikayenin yaşanmışlığından da güç alarak şiirsel bir tonla ekrana getiriyor.Benzer temalı filmlerden rahatlıkla sıyrılarak kendi kabuğunu oluşturan film unutulmaz sahnelere de ev sahipliği yapıyor.Duran kareler içinde süzülen kamera Erik Põllumaa'nın siyah beyaza hakimiyetiyle izleyicisini bir nevi üç boyutlu tablo içerisinde gezintiye çıkarıyor.Senaryosunun büyük çoğunluğunu olayı yaşayan kadının anılarından, küçük bir kısmını olayı yaşayan diğer insanların anılarından kurgulayan yönetmen son mektubu ise kendi yazmış.O dönemki rejime tavrını net çizgilerle koyan film dönemin politik buhranını bir kadından yola çıkarak genele yayıyor.Böylelikle bir nevi büyük tablonun küçük bir parçasını gözler önüne seriyor.Şiirselliği ve görüntüleri hafızada büyük yer edinirken anlattığı aşk hikayesi ise filmin en vurucu yönü.Risttuules aslında bir bakıma duran zamanıyla; unutulmaz bir aşkı ve savaşın yarattığı cehennemi hafızalara kaydediyor.Hareketli görüntüler cennetten bir parça iken duran görüntüler cehennemi simgeliyor.Ama öte yandan özellikle orta bölümlerde bazı kısımların kesilip atılabilirmiş ya da kısaltılabilirmiş hissi yaratmasının filme az da olsa değer kaybettirdiği de bir gerçek.Son olarak Laura Peterson'un duru güzelliği ve surat ifadelerinin filme oldukça yakışmış olması durumu da var.


Risttuules ile ilk filminden devrimci bir üslup ile karşımıza gelen Martti Helde bu cesaretinden dolayı ayakta alkışlanmalı.Seyirci üzerinde tarifsiz bir etki bırakabilme potansiyeline sahip film sinemanın nelere ev sahipliği yapabileceğinin bir kanıtı adeta.


PUAN:8   NOT:A-


2 yorum:

  1. İzlemek gerekir o zaman

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kusura bakmayın yorumunuzu yeni gördüm :D ben kaçırmayın derim.. :)

      Sil