4 Ağustos 2014 Pazartesi

Transcendence


Christopher Nolan’ın görüntü yönetmeni ve çok yakın arkadaşı olarak bildiğimiz Wally Pfister’ın ilk yönetmenlik denemesi Transcendence'ın çıkmadan önce kulislerde özellikle senaryosundan dolayı büyük bir film olacağı konuşuluyordu.Gerek arkasına aldığı Christopher Nolan’ın yapımcı desteği gerekse de çok orjinal bir senaryosunun olduğu dedikoduları bende de beklenti yaratmıştı.Ama film çıktıktan sonra birçokları tarafından beğenilmedi hatta bazı eleştirmenler yılın hayal kırıklığı olarak bile nitelendirdi.Fakat durum benim açımdan biraz farklı oldu.Evet,Transcendence çok iyi veya oluşturduğu beklentiyi tam karşılayan bir film değil, evet eksikleri var fakat neresinin bu kadar beğenilmediğinin hatta neden kötü film olarak nitelendirildiğini anlamadım.Transcendence başyapıta gidebilecek potansiyelde orjinal fikirlerden yola çıkan fakat bu potansiyelini kullanamayan bir film olmuş.Üstelik orjinal fikirlerinin yanında kendine has felsefesi de en büyük artısı.

 

 


Bilim adamı Will Caster (Johnny Depp) teknolojide hatta insanlıkta devrim yaratacak yapay zekaya sahip bir bilgisayar üzerinde çalışmaktadır.Bu teknolojiden rahatsız olan bir örgüt ise bu olaya müdahale eder.İnsanların teknoloji konusunda hadlerini bilmesi gerektiğini,aşırı ilerleyen teknolojinin insanlığa zarar vereceğini,insanın kendinden daha üstün bir şey yaratmasının büyük sorunlara yol açacağını düşünen bir örgüt.Ardından bu örgüt eyleme geçer ve Will Caster'ı öldürmeyi başarırlar.Bunun üzerine Will'in karısı Evelyn Caster (Rebecca Hall) kocasının beynini bu bilgisayara aktarır.Daha sonra bir takım eyleme geçen bu bilgisayar dünyayı değiştirmeye başlayacaktır.Asıl soru ise bu bilgisayarın bir makine mi olduğu yoksa Will'in kendisi mi olduğudur.

 

Yapay zeka,insan makine ortaklığını içerisine sosyal ağı da katarak melez bir bilimkurgu filmi ortaya çıkartıyor.'Teknoloji daha çok ilerlerse ne olur', 'İnsanların kendi tanrısını yaratması insanlığı nasıl etkiler' gibi sorular yönelterek kendine has felsefesini oluşturuyor.Bir makinenin öz bilince sahip olup olamayacağı konusunu ele alırken varoluşu irdeliyor.Aslında tüm bu orjinal fikirleri,birçok şeyi bir arada irdeleyen felsefesi filmin en güçlü tarafı.Fakat tüm bunlar senaryoya ne kadar iyi ve hakim bir şekilde dökülmüş işte orası tartışılır.Jack Paglen fikirlerini senaryolaştırma aşamasında yeterince başarılı olmamış.Daha doğrusu potansiyeli iyi kullanmamış.Aslında Wally Pfister da daha deneyimli olsaydı belki bu açıkları kapatabilirdi.Ayrıca sonradan düşünüldüğünde senaryoda çok inandırıcı gelmeyen noktaları görmekte mümkün.Açıkçası finali de çok tatmin etmeyen düzeyde.İlk senaryosunu yazan Jack Paglen belki çok tecrübeli olmamasının eksiklerini hissediyor.Özellikle yan hikaye oluşturma konusunda başarısız kalıyor.Belki ilerleyen zamanlarda daha çarpıcı senaryolarla karşımıza gelir.Çünkü bu potansiyel filmde gözüküyor.


Wally Pfister bir yönetmen olarak senaryosuna çok bir şey katamıyor.Araya iyi çekilmiş doğa görüntüleri koyuyor.Aksiyona fazla bulaşmamayı tercih ediyor.Anlatı olarak da çok kayda değer bir tutum izlemiyor.Johnny Depp ve Rebecca Hall'ın oyunculukları aksamadan filmi tamamlarken Paul Bettany'nin filmde en beğendiğim isim olduğunu söyleyebilirim.

 

Transcendence belki oluşturduğu beklenti ve potansiyelini kullanamaması bakımından hayal kırıklığı yaratsa da ortaya koyduğu felsefesi açısından ilgiye değer bir film.Başyapıta gidebilecek potansiyeldeki film yönetmen ve senaristin acemiliği nedeniyle çok ileri gidemiyor.


PUAN:7   NOT:B

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder