28 Mart 2014 Cuma

Submarino


1998'de çektiği 'Festen' ile dogma 95 akımın kurucularından biri olan Thomas Vinterberg son dönemde Oscar'a da aday olan 'The Hunt' filmiyle de gündeme gelmeyi başardı.Nedense bu aralıkta çok adını duyurmayı başaran bir işe imza atamadı.Fakat 2014 ylı içersinde çıkması planlanan 'Far from the Madding Crowd' özellikle kadrosuyla şimdiden ilgi çekici duruyor.Jonas T. Bengtsson'ın kitabından uyarlanan,2010 yılında Berlin Film Festivalinde Altın Ayın için yarışan 'Submarino' iki kardeşin öyküsünü anlatan bir dram filmi.


Submarino'yu aslında 3 temel parça da ayırabiliriz.İlk olarak iki kardeşin henüz küçüklüğünde yaşadığı hayatı ve o dönem başlarına gelen korkunç bir olayı anlatarak açılış yapılıyor.Sonraları iki kardeşin birbirlerinden ayrı bir şekilde farklı hayatlar sürdüğüne tanıklık ediyoruz.İkinci bölümde büyük kardeş Nick'in hikayesini izliyoruz.Kısa süre önce hapisten çıkmış ve sevdiği kadından ayrılmış olan Nick çevresindeki insanlarında kendisine yansıttığı sorunlar yüzünden sıkıntı yaşamaktadır.Bu bölümde Nick'in sevdiği kadına duyduğu özlem ve yardım etmeye çalıştığı Ivan'la olan ilişkisinin altı çiziliyor.Üçüncü bölümde ise ismi belirsiz küçük kardeşin yaşamı anlatılıyor.Karısının ölümüyle birlikte oğluyla yalnız kalan karakterimiz uyuşturucu bağımlısıdır.Oğluna olan düşkünlüğüyle izlediğimiz karakter uyuşturucudan da vazgeçemiyor.Sonraları annesinin ölümünden kendisine kalan parayla birlikte uyuşturucu satmaya başlıyor.Baba-oğul ilişkisinin altının çizildiği bölüm dramatik bir finalle son buluyor.Finalle birlikte yaşananlar tahmin ettiğimiz üzere açılışta karşımıza çıkanlarla -aile yapısı ve anne karakteri- ilişkilendiriliyor.


Submarino ne tam olarak bilmediğimiz bir öykü anlatmayı başarıyor ne de seyirciyi tam anlamıyla duygusal bir sürece sokmayı başarıyor.Her iki konuda da tam anlamıyla bir başarı sağlayamaması hikayenin yeterince iyi olmamasında kaynaklandığı aşikar.Filmin bu eksiği de çok çabalamasına rağmen seyirciyi dramatik olarak vurmasını önlüyor.Büyük kardeş Nick'in daha derin ve iyi çizilmiş bir karakter olduğunu söyleyebilirim.Hem Nick hem de çevresindeki karakterlerden dolayı Nick'in hikayesinin anlatıldığı bölümü daha çok beğendim.Final hüzünlü olmasına rağmen havada kalan çok şey olduğunu söylemek gerek.Bu da filme kan kaybettiren eksikler arasında yerini alıyor.


Jakob Cedergren 'Nick' karakterinde fena olamayan oyunculuklar arasında en çok göze çarpan isim oluyor.Thomas Vinterberg'in iyi bir anlatım yolu izlediğini ve fena bir yönetmenlik sergilemediğini fakat hikayenin çok güçlü olamamasının kendisine kan kaybettirdiğini düşünüyorum.Son olarak filmde çalınan Choir Of Young Believers - Hollow Talk parçasını çok beğendiğimi belirtmem gerek.


PUAN:6.4   NOT:C+





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder